Bir Öykü - Virüs
Tüm gün sosyal varlıklar olarak üstlendikleri, hayır onlara atanan rolleri gerçekleştirmiş iki kadın, bir Ağustos gecesi, kahvelerini almış, birinin evinin ferah balkonunda sessizce oturmaktalardı. Elinde sigarasıyla yıldızları izleyen kahverengi saçlı kadın, arkadaşına göre daha az farkındaydı dünyayı. Fark edemeyeceğinden değil, fark etmeyi istemediğinden. Kızıl saçlarıyla asi ruhunu belli etmekten çekinmeyen arkadaşı ise gözlerini yere dikmişti. Çünkü yıldızlar ve temiz hava bile zevk vermiyordu ona. Yere bakmak ile dünyanın en güzel manzarasına bakmak aynı derecede anlamsızdı. Kızıl saçlı kadın da arkadaşı gibi bir sigara yaktı ve daha sonra açıklayacağı, şimdi ise ruhunda hissettiği o virüsü düşündü.
"Zamanın çoğunda sigara içmek büyük bir zevk gibi gelirken, bazen boğazımı kurutuyor ve yakıyor. Ciğerlerimin tıkandığını da hissedebiliyorum." dedi kahverengi saçlı kadın, sigarasından derin bir nefes daha alırken.
"Çok içersen yapar öyle." diye dalgınca cevap verdi arkadaşı. Kendini dünyadan soyutlamış gibi görünüyordu.
"Neden sigara insanmış gibi konuştun? Ben nasıl davranırsam karşılığını veriyormuş gibi."
Kahverengi saçlı kadının garip bir özelliği vardı ki, sorulmayan soruları sorar, verilmemiş cevaplar oluşturmaya çalışır, oldukça farkındalık sahibi gibi konuşur, ancak asla öyle davranmazdı. Aslında kimse onun gerçekten akıllı olup olmadığını anlayamazdı.
"Bana kalırsa her varlık davranışlarının karşılığını verir. Bir eşyaya da insana da dikkatsiz davranırsan yıpranırlar. Bir insanla çok vakit geçirirsen ve gereğinden fazla kahve içersen de aynı şey olur. Sen zararlı çıkarsın."
Kızıl saçlı kadın ise tüm gün rolünü yaptığı insandan çıkar, arkadaşının garip sorularına cevap verirken düşüncelerine dalmaya bayılırdı. Düşünüldükten sonra kaybolup giden onca önemli fikri yaşayan biriyle paylaşmak isterdi. Düşünürken kendi kimliğini unutur ve kendine sadece milyarlarca insandan biri gibi bakardı.
"Bu fikirle hiç özgür olmadığımızı iddia edersin. Bir insana davranırken kurallarımız var ama diğer yerlerde de mi uymamız gereken kurallar var?" diye bir soru daha sordu arkadaşı.
"Özgürlük bir başkasının özgürlüğünü kısıtlamadan yaptığın seçimler değil midir? Neden sadece insanlara davranışımızda kurallar olsun ki? Diğer varlıkların hassas olmadığını ve onlara davranışlarımızın sonuçları olmadığını kim söylemiş? Özgürlüğümüz insanlara, doğaya, hayvanlara ve belki de evindeki güzel biblolara zarar vermediğinde özgürlüktür. İnsan, hayvan ve doğa bir cevap verir, o da saldırıdır. Diğer objeler daha pasif cevap verir. Mesela eskir, kırılır veya bozulur ve sana maddi sıkıntı açarlar. Ama her nereden bakarsan bak, tüm varlıklara özenle yaklaşman gerektiğini görürsün." diye fikir yürüttü kızıl saçlı kadın.
"Bu fikir soyut varlıkları da kapsar mı?"
"Sence dostum? Zihin, ruh ve duygular özenle yaklaşılmadığında bozulmazlar mı? Psikoloji biliminin çıkış noktası bu değil midir?"
"Hayatta kimsenin bir başkasının ruh sağlığını düşünerek özenli davrandığını görmedim. Toplum, ruha inanır ama sağlığına inanmaz."
"Ondan dünya kaos içindedir ya. Herkesin zihni ve ruhu özensiz yaklaşımlardan yıpranmış, bozulmuştur. Yıpranmış insan diğer varlıkların yıpranıp yıpranmamasını umursamaz. Bozulmuş insanın bakış açısı ve davranışları da bozuktur. Nereden ve kimden başladığı bilinmeyen bir salgın hastalık gibidir kötü davranış. İnsanlık ilk zamanlarından beri birileri tarafından bozulur, başkalarını bozar ve bozulan nüfus diğer tüm insanlığı ve canlı ile cansız varlıkları bozmak için yola çıkar. Doğa tahrip edilir, ruh tahrip edilir, doğa cevap verir ve saldırır, ruh cevap verir ve saldırır. Tüm bu saldırılar ve tahribat, ilacı olmayan bu ruh hastalığı, somut ve soyut dünyanın ideal dengesini bozar. Bizler de hiç ideal ile tanışmayız."
"Tüm dünya hakkında karamsar bir tablo çizdi bana bütün bunlar. Ya bütün iyilikler ve güzellikler?"
"Sözlerime dikkat et dostum, insanın kötü birer varlığa dönüştüğünü söylemedim, kötü davranışlar içeren bozulmuş varlıklara dönüştüğünü söyledim. Her varlık doğasında ideayı taşır. İdeal olanı gerçekleştirmek ister. Tüm bu iyilik ve güzelliklere girişir. Ancak ne yapsın, kaynağı insanlık olan bir hastalık ile bozulmuştur artık, doğru seçimleri yaptığını düşünür, hata yapar, bazen yanlış seçimi yapmayı ister, bu da bozulduğundandır. Varlığın doğasında bulunan güzellik ile hastalıklı eylemler birleşir, şimdiki dünyayı, iyiyi ve kötüyü içinde barındıran ama kötüyü hiç durduramayan dünyayı oluşturur. Tüm dünya hakkında karamsar bir tablo değil de gerçekçi bir tablodur bu bana kalırsa."
"Öyleyse sigara ve kahve ile münasebetimi azaltmalıyım sanırım. Ancak bu düşünce ile isteklerimin hiç uymayışı, kendime zarar verici eylemi seçmem de bozulduğumdan. Ruhuma iyi davranılmadı ve ben de hiç iyiliği hak eden biri olduğuma ikna olamadım. Bana da bu virüs bulaşmış olmalı o zaman. Kendime zarar vermeyi seçiyor ve bunu zevk alarak yapıyorum. O sırada aklım bana ideali hatırlatıyor ve her şeye, kendime bile özenle yaklaşmam gerektiğini düşünüyorum. Bak şimdi elimdeki sigarayı hemen küllüğe attım. İçmeyeceğim. Doğrusu bu olduğu için. Ama çok geçmeden bir tane daha yakacağım. Kendime doğru değeri veremediğim için." diyerek sigarasını söndürdü kahverengi saçlı kadın.
"Başkalarının verdiği değer ile kendi değerimize karar vermemiz, doğamızın bize en büyük kötülüğüdür bana kalırsa. Bana vuruldu, küfürler edildi, beğenilmedim, eleştirildim, ezildim ve şekil değiştirdim. Bu eylemleri bana karşı gerçekleştiren her bir birey bozuktu ve bunu fark etmek yerine, bunları hak etmiş olmalıyım diye düşündüm. Kendime kötü davrandım. Beden ve ruh sağlığıma dikkat etmedim. Üzerine, bozulmuş insanlar gördüm, kötülük barındırdılar diye kötülüğümü hak ettiklerini düşündüm. Üzerine, daha bozulmamış insanlar gördüm, kıskandım, sinirlendim, en iyi ihtimalle, hayatı öğrettiğimi düşündüm ve kötülüğümü sakınmadım. Oysa o bir tek insanın ya da bir başka varlığın, tüm bu kaosun suçlusu olmadığını bilmeliydim. İdeal olan nefret etmemek, affetmek, kötülüğe kötülükle cevap vermemekti. Ne yazık ki, ne ben ne de bir başkası ideal."
"Tüm bu kaosun suçlusunun kim olduğunu düşünüyorsun peki? Virüsü kim başlattı?"
"Eğer varsa, Tanrı. Eğer yoksa, evrenin ta kendisi. Sanırım bir şeyin kaynağını, çıkış noktasını ve de sonunu, bitiş noktasını bilmek imkansız. Sen ve ben bu işin başında yoktuk, sonunda da olmayacağız. Tabi varlığımız insan hayatımızla sınırlıysa geçerli bu. Ruh dediğimiz soyut güç, beden olmadan da varsa eğer, belki de her şeyin başında vardık ve sonunda da olacağız. Sadece insan vücudunda olduğumuz sürece asla bunları bilemeyeceğiz."
Kahverengi saçlı kadın başını aşağı yukarı salladı ve az önceki sözlerini bile hatırlamadan bir sigara daha yaktı. Kızıl saçlı kadın ise kötü bir rüyadan uyanmak ister gibi başını iki yana salladı ve bir sigaraya da o uzandı.
"Kahvelerimiz soğumuş." dedi kızıl olan. "yenisini yapmamı ister misin?"
"Gerek yok nasılsa bir daha soğuyacaklar. Hem kahveye özenli davranmadığımız için soğumasını hak ettik." diyerek güldü diğeri.
"Şimdi de daha fazla sigara içiyoruz, bizi zehirlemesini hak ettik."
"Neyse ki kahveyle çok samimi olup bana zarar vermesine izin vermedim."
"Ama ben şimdi sigara ile çok samimi olmayı planlıyorum." diyerek gülümsedi kadın, kızıl saçlarını düzeltirken.
Kısa bir süre boyunca sessizce dumanın görüşlerini kaplayıp yavaşça yok oluşunu izlediler.
"Tüm bu konuşmalara rağmen, yarın da, sonraki günler de, hiç bir davranışımızı değiştirmeyeceğiz değil mi? Nefret etmeye, kin tutmaya, varlıklara özensiz davranmaya, sağlığımıza zararlı şeyler tüketmeye ve virüsü bulaştırmaya devam edeceğiz. Değil mi?" diye sordu kahverengi saçlı, cevabı bilerek.
"Doğal süreç bu dostum. Zaten içimden de aksi gelmez. Zira ben çoktan bozuldum. Hepsini değiştirmenin elimde olduğunu söyleyebilirsin, ben de sana şöyle cevap veririm, değiştirmek elimde ancak değiştirmeyi istemek elimde değil." diye cevap verdi kızıl kadın.



Yorumlar
Yorum Gönder
Peki sen ne düşünüyorsun?