Bir Öykü - Hasta
Çok da aydınlık olmayan bir odanın, renkli olmayan koltuklarında, aydın olmayan ile aydın olmak isteyen bir zihin, karşılıklı oturur. Doktoru aydın değildir, tüm öğrendikleri ile kısıtlanmış, şimdiye kadar yazdığı tez dışında özgün hiç bir şey üretmemiştir. Hastası ise bu dünyada önemi olduğunu bir kere bile hissedememiş biridir, kimse de onu önemli hissettirmemiştir. Önemsizlik birinin huzurlu yaşamasını sağlarken, diğerinin hayatını zehirlemiştir. Önemli, anlamlı, değerli işlerden uzak kalarak hayatını sakince sürdüren doktor, bu seansta da nasıl olduğunu sorar, bir türlü kendini bulamayan hastaya.
"Bir şeyler söylemek istiyorum. Anlamı olan şeyler. Bir şeyler yapmak istiyorum, anlamı olan şeyler. Yeni doğmuş ve her an ölecek gibiyim. Unutulmak istemiyorum. Zihinlerde ismim veya suratım hatırlanmasa bile sözlerim fikirlerim yer etsin istiyorum. Tüketmekten sıkıldım, üretmek istiyorum. Birilerine dokunabilmek istiyorum. Basit cümlelerle çok şey anlatanlardan olayım mesela. Yeterince okumuş, izlemiş, görmüş, hayatı tüketmiş biri olayım. Artık tüketmek yerine yaratayım. Birinin kalbinde neşe, birinin zihninde farkındalık, birinin hayatında değişim yaratayım. Yeterince görmüş olayım, artık yaşayayım. Ölmeden bir kez yaşayayım. Yağmurda yürüyeyim, hiç içmediğim bir içeceği içip, denemediğim bir yemeği tadıp, tecrübe etmediğim durumlarda kalayım. Dünyanın kötüsüne de razıyım. Hayat, sadece tatlısıyla değil, acısıyla da güzel. Mutluluk bir andır. Acı da öyle. Hepsi geçer ve kendinle baş başa kalırsın. Yaşadıklarınla ve ürettiklerinle. Kötü de olsa yaşamak istiyorum ben, kötü de olsa üretmek. Acıyı da hüznü de öfkeyi de hissetmek istiyorum, hayatı tecrübe etmek. Sonu daha başından görünen bir yoldayız. Sonu olacağını bile bile neden kaçayım tüm tatlardan? Yemeği hep tatlı mı yiyoruz? Suratımız hep gülmek mi istiyor? İyilikler, güzellikler olmasın demiyorum. Ancak acı olsun ki tatlı bizde tatlı kalsın. Acı olmadan tatlının tadı yoktur ki. Güzellikler birer manzara değil sadece görüntü kalır. Notalar kulağa müzik değil sadece ses gibi gelir. Yoksunluk olmadan varlık olmaz. Acı olmadan, hiç bir şeyin önemi kalmaz. Anlamı olan şeyler söylemek ve yapmak istiyorum. Anlamsızlıklar olmadan dediğimin de yaptığımın da anlamı olmaz."
Doktor önemsiyor gibi başını sallar. O sırada karşısındaki koltuğa yarım saat önce oturmuş obsesif kompulsif bozukluğu olan hastasını ve bir süre sonra gelecek kronik depresyon hastasını düşünür. Birinin takıntılarından hayatı yaşayamayışı, diğerinin hayatını sonlandırmaya çalışması, daha önemli gelir ona bu varoluşunu gerçekleştirme arzusu içindeki hastasından. Yine de Doktor, rolünü bir saniye bile bozmaz, bunun için fazla tecrübelidir. Psikiyatristler aslında nasıl olduğunuzu merak etmezler, yazdıkları ilacın işe yarayıp yaramadığını kontrol ederler. Bunu anlamak içinse bu doktor, geçmiş seanslardaki şikayetlerini sorar hastasına.
"Otomatik Portakal'ı okudunuz mu? Kötü bir insanı tedaviyle iyi olmaya zorladıklarında, gerçekten iyi mi etmişlerdir, yoksa her şeyin doğalı mı iyidir? Doğalı kötü, yapayı iyi olduğuna göre hangisi doğrudur? Siz bana ilaçlar verdiğinizde ben değiştim. Artık ağlama krizleri, panik ataklar, anksiyete krizi veya öfke patlamaları yaşamıyorum. Hatta gerçekten ders çalışmak istersem, oturup çalışabiliyorum. Ancak bunların hiç birini yapan gerçek ben değilken nasıl kendimden tatmin olabilirim? Ailemle kavga ediyorum bazen, normalde vereceğim tepkileri vermiyor, oldukça mantıklı argümanlar sunuyorum sakin bir biçimde. Herkes iyileştiğimi söylemeye başladı. Ama ben iyileşmedim, sadece kendimi halının altına süpürdüm. Beni ben yapan şeyleri, yüksek tepkilerimi, dengesiz hallerimi, çılgınlıklarımı, sıra dışı fikirlerimi ve eylemlerimi kaybettim. Şimdi ben çevrem için iyi olduğuma göre, kendim için de iyi sayılır mıyım? Evet artık o büyük hataları yapıp, vicdan azabı ile kendime zarar vermiyorum. Ama o hatalar benim derslerimdi ve ben de çalışkan bir öğrenciydim. Hayatımı batırdım, ama hayatım zaten bitecek. Bilmediğimiz şey, zihnim veya ruhum, bir başka yerde yaşamaya devam edecek mi? Önemli olan da bu değil mi? Maddi hayatta başarı, maddi hayatta önemli. Ancak ya anılar ve yaşanmışlıklar? Asıl edinmem gereken, benimle her yere gelecek olanlar, tecrübelerim değil midir? Yaptığım yanlışlar, az önce de söylediğim gibi benim doğrularımı daha değerli kılmadı mı? Yaptığım yanlışlar bana hayatı öğretmedi mi? Yaptığım yanlışlarla gelişmedim mi ben? Her bir yaşanmışlık belki de sonsuza dek kalacak ruhumda birer iz bırakmadı mı? Okul okumak, iş sahibi olmak, evlilik ve çocuklar, akraba ziyaretleri ve adetler, hukuk kuralları ve sosyal normlar. Hiç biri benim ruhumu yontmadı, sadece toplumdan dışlanmamama sebep oldu. İnsanlar için de önemli olan bu sanırım. Toplumun onayı. Ya kendimize olan onayımız ne olacak? Kendimizden memnun ve tatmin olmak için ruhumuzu güzelleştirmek, şekillendirmek, toplumdan daha mı önemsiz? Uygunsuz görünen ancak kimseye zararı olmasa da insanları rahatsız eden davranışlarım, beni ben yapıyordu. Kendi hayatımı kendim olarak yaşıyordum. Hatalarla, acılarla ve tüm sefaletimle, ben bendim. Şimdi verdiğiniz ilaçların benim için iyi olduğunu söylüyorsunuz, insanlar da daha 'iyi' olduğumu iddia ediyor. 'iyi olmak' ne ki? Toplum için 'uyumlu olmak' veya insanlar için 'hoş huylu' olmak. Peki ya benim için iyi olmak bunlar değil de kendimi gerçekleştirmek ve yaşatabilmekse? Siz beni otomatik bir portakal yaptığınızda, portakal hala portakal mıdır?"
Doktor sıkıldığını belli etmek istemese de derin bir iç çekerek, dikkatli gözler için hislerini belli etti. Aldığı derin nefesi, bir söze başlamak istermiş gibi yaparak kamufle etti ve hastaya endişelerini anladığını söyledi. Tüm bu düşünce ve hislerin doğru olduğunu ancak kullandığı ilaçların da kendi iyiliğine olduğunu söyledi. Doktor, hastanın 'iyi olmak' kavramına farklı bir anlam yüklediğini kavrayamamıştı ve toplumla aynı anlamı yükleyerek konuşmuştu. Bu da hastanın suratında hayal kırıklığını belli eden, çaresiz küçük bir tebessüm oluşturdu.
"Biliyor musunuz," diye devam etti hasta. "Ölümün gerçekliğinin farkına vardığımdan beri, sözlerimi sakınmıyorum artık. Sizin sıradaki hastanız gelsin de mesainiz bitsin diye beklediğinizi, yüksek ihtimalle arabanızdaki yakıt miktarını hatırlamaya çalıştığınızı ve benim hakkımda hiç bir şeyi aklınıza almadığınızı, zira hepsini düşünmek yerine her zaman yaşadığınız hayatın da sizin için en iyisi olduğunu bildiğinizden emin olduğunuzu, bu yüzden farklı fikir ve insanlarla ilgilenmediğinizi, bizi sadece ilaç dayatılan çiftlik hayvanları gibi gördüğünüzü, çünkü böyle görmeye ihtiyacınız olduğunu biliyorum. Nüfusun çoğunluğu gibisiniz. Aynı düşünüyorsunuz. Konfor alanınızdan ve sabit fikirlerinizden şaşmadan, çok farkındalığın faydasız olduğunu düşünen bir başka bireysiniz sadece. Bunların hiç biri, iltifat değil doktor. Aynı giyiniyor, aynı yaşıyor, aynı konuşuyorsunuz. Eğer Yaratıcı, kulları arasında ayrım yapıyorsa eğer, biliyorum ki siz değersizsiniz. Kimin ruhunun yaşayacağı seçiliyorsa eğer, siz kesinlikle devam etmeyeceksiniz. Neden edesiniz ki? Sizden milyonlarca var. Belki de siz, benim gibi çok insan gördüğünüzü, benim de diğer hastalarınızın da sıradan olduğunu iddia edeceksiniz. Ben ise, bizim dünyayı herkes gibi görmediğimiz için, sizin için tedavi edilmek zorunda olan ancak benim için oldukça eşsiz olan işleyişimizle, her birimizin ruhunun eşsiz ve sonsuz olduğunu iddia edeceğim. Genel geçer normlarla yaşayan milyonlarca insan var. Genel geçer kişilikleri olmayanlar da. İyi olanı da kötü olanı da ve her ikisini barındıranı da, bana kalırsa her biri çok özel. Düşünsenize, biz delilerin olmadığı bir dünyayı. Kimse çizgilerin dışında düşünmez, gördüğünü yaşarsa, nasıl daha ilk çağlarda kalacağımızı. Yaratıcı icat ve keşiflerin yapılmadığı, çünkü kimsenin konfor alanını terk etmediği, kutunun dışında düşünmediği, her şeyin işlediği ve kaossuz bir dünya hayal edin. Tanrı böyle bir dünyayı neden yaratmış olsun ki? Biz olmasaydık, sizlerin ormanlarda kök büyüten ağaçlardan daha farklı olmayacağınızı Tanrı da biliyor. Sizleri yaratma zahmetine girmezdi. Eğer her şey o şekilde işleseydi, dünyada bir renk olurdu ve bir çeşit insan. Bitkilerin bu gezegene faydaları var, oldukları yerden hiç ayrılmamalarına rağmen. İnsanlar ise dünyaya sadece zarar veriyor. Öyleyse Tanrı neden bizleri yarattı ve hala tutuyor? Zararlarımıza ağır basan güzelliklerimiz olmalı öyleyse. Şiddette, cinsellikte, tüm temel hayvani iç güdülerde, insana özgü kaosun birleşmesiyle ortaya çıkan bir tablo var. Biz deliler bu tabloyu görüyoruz doktor bey. Siz ise sadece bir parçasısınız."
Doktor sakince saatini kontrol ederek, seansın bittiğini belirtti. Hastasına ilaçlarını düzenli almasını tembihleyerek bu ay ilaçlarda bir değişiklik yapmayacağını, belki diğer ay dozunu arttırabileceğini bildirdi. Hasta, doktorda dünyadaki tüm umutsuzlukları gördü önce. Daha sonra onun da doğalının bu olduğunu düşündü. O da bir koyun gibi yaşamalıydı ki, farklı bir insan tam olarak böylelerinden farklı olsun. Önemsizler ve önemliler gibi, acı ve tatlı gibi, koyunların da, özgür koşan kurtların da, avcı ile avın, katil ile kurbanın, her birinin olması gerektiğini anladı sonra. Doktora gülümsedi. Doktor bir veda jesti olarak algıladı bu gülümsemeyi. Oysa hasta, doktora da var olduğu için teşekkür etmişti.
.jpg)


Yorumlar
Yorum Gönder
Peki sen ne düşünüyorsun?