Bir Öykü - Çarpık
Gözlerimin önündeki tavan sade temel ve de anlamsız bir yapı olarak görünüyordu. Yine de yeterince uzun süre gözlerimi aynı noktaya dikip baktığımda kendi özüm hakkındaki imajımı düşündürtmek gibi garip bir etkisi oldu. Sanırım bugün bunu yapacaktım. Bugün, en az diğer günler kadar, kendim hakkında ne düşündüğüme karar vermek için uygun bir gün gibi göründü bana.
Kollarımı başımın arkasında birleştirerek uzanmaya devam ettim. Bu şekilde yatmak beni daha düşünceli gösterecekti, ya da düşünmemi kolaylaştıracaktı. Hangi sebeple olursa olsun yatarken düşünmek için böyle görünmek en doğrusu gibi geldi. Bebek misali yastığıma sarılıp yana dönseydim düşündüğüm anlaşılmazdı.
Doğru pozisyonu bulduktan sonra uyandığım anda tavanda gözüme değen o küçük çatlağı aradım. O çatlak açık gözlerimin gördüğü dünyayı değiştirecek, göz kapağım olmayan bir yarı gerçeklik perdesi indirecekti. Sadece bir süre kendimi düşünmeliydim. Hakkımda düşünmek için zaman yetmeyecek kadar fazla bilgiye sahip olmam başta zor geldi. Ne de olsa tüm hayatım benimle geçmişti. Aklım işe ilk diğer insanların hakkımda söylediklerini hatırlatmakla başladı. Büyük çoğunluğu içimdeki potansiyeli kırmak ve beni dünyanın kirine bulamak için yapılmış yorumlardı. Bana neyi nasıl yapmam ve yapmamam gerektiğini söyleyerek özgür irademi kırmak istediler. Kırmalıydılar ki içimde bulunan yardım ve şefkat verme ihtiyacımı körelteyim, kırmalıydılar ki gözleri bana ihtiyaçlarını bağıran onca zavallının yanından aynı onlar gibi, duygu körü olup geçip gideyim. Bunların hepsinin geçip gittiğini düşünmek isterdim ama bazı şeyler hiç değişmiyor.
Sekiz yaşındayken nasıl komşumuzun köpeğine yardım ettiğimde aldığım karşılık sonsuz gibi gelen bağırmalar, gözyaşları ve vaazlardan geçilmediyse, şimdi de kimse yardım etmemi istemiyor. Her zaman karşılığının ağır olacağı konusunda yoğun bir uyarı verme dürtüsü duyuyor gibiler. Her uyarı aldığımda kenara bir kuruş fırlatsaydım şimdi sırtımın altında kaz tüylerinin bedenimin şeklini aldığını hissederdim. Yine de bu önemli değil. Çünkü hiçbir şey yardım etmemin derinlerimde hissettirdiği tatmin duygusuna ağır basamaz.
Hala gözlerimi kapattığımda kokusunu alıyorum. Vanilya, tarçın, portakal. Şampuanının kokusu ile karışmış vanilya, tarçın, portakal. Hala elimi havaya kaldırıp öne doğru uzattığımda, tavana uzanmıyor, şeftali dokusunu andıran tenine dokunuyorum. Eğer dikkatli dinlersem ağlamalarının arasında ciğerlerinin nasıl nefesini çekmek için canla başla uğraştığını duyuyorum. O gece de soğuk olan elimi gözyaşları ile nasıl ısıttığını hissediyorum. Soğuk teni, ılık göz yaşları arasındaki tezatlığın nasıl içimi gıdıkladığını hatırlıyorum. Hiçbir şey ona yardım etmemin derinlerimde hissettirdiği duyguya ulaşmama engel olamazdı, olmadı da.
Oldukça sıradan kahverengi gözler, bir defa görenin unutacağı, görmezden geleceği o gözler, benimkilerle buluştuğu anda seslenmişti bana. Yardım etmemi istediler. Bir tek saniye onu anlamama yetti. İsmini bilmeme gerek yoktu hikayesini anlamıştım. Daha doğrusu anlattı bana. Gözlerini gözlerime gösterdi. Acı içindeydi. Yüzünde sahteliğiyle her seviyeden iğrenme hissi uyandıran o gülümsemelerden vardı. Gözlerinin etrafını bile kırıştırmış tüm yüzünü zehir gibi kaplamıştı. Ama bana baktığı anda acıyı gördüm. Başkalarına göstermeyi seçmemişti, beni seçmişti. Onun diğerleri gibi olmadığını anladım. Yardımıma değer biriydi. Onu kurtarmamı istedi, benim için de başka yol kalmamıştı.
Yağmur sokakları ıslattıkça adımlarım daha da sesli hale geliyor o hızlandıkça bu dünyanın zehrinin onu son zerresine kadar kaplamak üzere olduğunu anlıyordum. Diğerleri onu da beni de anlamayacaktı. Diğer gözlerden, zehirli gözlerden uzakta olmalıydık. Ve beni duymuş gibi sağa döndü, zehirli gözlerden saklı bir ara sokağa. Kendimi tutamadım, ona seslenmeden benimle iş birliği yapmıştı. Mutluluğumu daha fazla tutamadım. Bana verdiği anlayışı ona da vermek istedim. Vanilya, tarçın, portakal kokusu artık ciğerlerime işleyecek kadar yakındı. Titrediğini ve korkmuş numarası yaparak düşeceğini görecek kadar yakındım. Onun tüm yüzünden bile büyük olan ellerim sahte ve zehirli gülümseyişe daha fazla dayanamadan kendini onun ağzına mühürledi. Boğazından yükselmeye çalışan bu sesin de dünyanın kirli insanlarına çağrı görevi gören bir şarlatanlık olduğunu biliyordum. Beni bu kadar kolay kandıramazdı. Zehir bedenini ve ağzını ele geçirmiş olmalıydı ki vücudu tüm gücüyle yardımımı durdurmaya çalışıyor boğazı ise kendini parçalamak pahasına insanları çağırmaya çalışıyordu. Boğazım düğümlenmiş, gözlerim ise heyecandan kendilerine kırpılmama emri vermişti. Yardım etmenin hep fantezilerini kurmuş ancak gerçek yardıma hiç bu kadar yaklaşmamıştım. Şüphe kalbime korku fısıldadı. Zehir onu tamamen ele geçirmiş de yetişememiş miydim? Kafasını kendime çevirip gözlerimi gözlerine dayadım. Hayır. Hala oradaydı. Özgürlüğü için yardım diliyordu benden. Yolda karşımdan yürürken bana bakıp yardım çığlığı atan o gözlerdi bunlar. Hem gözlerime baktı, hem de yardım etmemi kolaylaştırmak için bu yere girdi. Diğerleri gibi korkmuş ve beni durdurmak isteyen tüm hareketleri numaraydı. Elimi ağzından bilerek yeterince güçle çekmiyor, akan göz yaşları umudu gördüğü için sevinçten parlıyordu. Şimdi geriye dönüp ne zaman bu anı hatırlasam kendime tadını çıkarmadığım için hayıflanırım. Uzun zaman benim ve belli ki onun da beklediği bu yardım elimizden kaçmadan davrandım. Ellerim ağzından inip boğazına sarıldı. Sesi hapsetmiş, zehirli numaraları zayıflatmıştım. Özgür kalışı, hızlı olmasına rağmen her saniyesini saatlerce yaşatarak gerçekleşti. Gözlerinde gördüğüm gerçeklik tüm vücuduna yayılırken uzuvlar son bir kez numaralarını gerçekleştirmek için çırpındı. Zehrin vücudundan akıp gittiğini gördüm. Artık özgürdü.
Ağır demir kapının sürülerek kaç yıllık olduğunu belirten açılma sesi beni düşüncelerimden alıp gözlerimin önüne tavandaki çatlağı geri yerleştirdi. Rutin hücre arama saatiydi. Kızıl yanaklı, yamuk dişli, kır saçlı görüntüsüne aylardan sonra aşina olduğum gardiyan içeri girdi. Gözlerine baktığım anda ona da yardım etmek geldi içimden. Ne de olsa hiçbir şey yardım etmemin derinlerimde hissettirdiği duygudan daha müthiş olamazdı.
Yorumlar
Yorum Gönder
Peki sen ne düşünüyorsun?