Bir Öykü - Son Dans

 


Şahsi cennetimdeyim. Mutluluğun sonsuza kadar sürmesini istemek şımarıklık mıydı? Burada, kollarının sıcaklığında, burnuma gelen ve hep daha fazlasını içime çekmeyi arzuladığım kokusuyla, içimde uyandırdığı dayanılmaz mutluluğun bitmesini istememek şımarıklık mıydı? Yalan mı? Kendini kandırmak belki de? 
Eskiden de böyle bir yapım vardı, çocukken oyun saatlerinin bitişi bile bir kulağımdan girer diğerinden çıkardı. Ben böyle mutluydum ve sonsuza kadar böyle kalmak hiç de huzurumu bozmazdı. 
Mutluluğumu talep etmek üzere ona seslendim, neşeyle. “neredesin?” 
“içerideyim” dedi, karşıma geçerek. “nerede olduğumu biliyorsun”
İçeriye gitmeyecektim. Orayı sevmiyordum ve bir şey beni oradan uzağa itiyordu. Yanıma yaklaşması için tek elimi kaldırıp davetkar ve talepkar biçimde uzattım. Yıllar da geçse eskimeyecek hisler uyandırırdı her dokunuşu. Her dokunuşu tenimden geçen küçük elektrik akımları gibi ruhuma ulaşır ve heyecan verirdi. Ellerimi tutuşundan duyduğum sevgiye yumuşak bir okşama ile karşılık verdim ve onu kendime çektim.
“dans edelim” dedim. “senin müziklerinde.”
Bana dinlemeyi sevdiğimi bildiği müziklerinden açtı. Usulca ve hiç bozmadığı göz temasını koruyarak kedi gibi bir asaletle yanıma yaklaştı. Sessiz, yumuşak, her hareketi ile pürüzsüz, her eylemi ve sözü ile kusursuz bir varlık. Bir elini elime, diğer elini bedenime koydu ve elektrik akımlarının ruhuma işleyişini bir kere daha hissettim. Bir sağa bir sola salınıp duruyor, görmediğimiz bir bulutun içinde görmediğimiz desenler çiziyorduk. Aşık olduğunuzu bildiğiniz biriyle yaptığınız her seks birer dans gibiydi, her dans da birer seks gibi. 
Tanrının onu yaratırken her bir ayrıntısına değer verdiğini, belki biraz bencilce olsa da, biraz da benim için yarattığını düşünmeden edemiyorum. İlahi, kutsal, evrensel bir doğru var mıydı bilmiyordum ama o benim ilahi, kutsal, evrensel doğrumdu. Sesinin dalgalarıyla, vücut kokusunun temsil ettiği tüm hormonlarla, teninin yapısı ve biçimini hayal etsem de göremediğim, yine de derinlerde gözlerimi kapadığımda hissettiğim ruhu ile dünyadaki en değerli şeydi benim için. Onu kaybetme fikri yanında ölüm bir hapşırık kadar önemli geliyordu bana. Onu görmemekten korktuğum saliseler için daha az göz kırparken onu bir daha görememe fikri, düşünmesiyle bile vücudumu çökertebilecek etkiye sahip bir fikirdi. Benden uzak durması gereken bir fikir.
“mektubu okumadın” diye fısıldadı kulağıma. 
“okumak istemiyorum” dedim, gözümden bir damla yaş süzülürken.
Bazı haberler alınmamalıydı. Bazı haberler hiç var olmamalıydı. Bazı hisler hiç uyandırılmamalı, bazı durumlar hiç yaşanmamalıydı. Ama her biri yaşanırdı işte, her biri uyuyan hisleri uyandırırdı, her biri vardı ve her biri ne yazık ki olacaktı. Hemen başımı istemsiz bir biçimde sallayarak koptum bu düşüncelerden. Kendimi kaptırmak istediğim tek şey oydu. Islandığını hissettiğim yanaklarım, boynum, göğsüm ve kıyafetlerim umurumda değildi. Umurumda olan tek şey onun bana söyleyecekleri, gerçekleşecek her bir dokunuşu, gelecekte ondan gelecek her bir eylemdi. 
Ama o geri çekildi ve benden uzaklaştı. Gelecek hakkındaki tüm vaatlerini aldı götürdü. Hiç ama hiç bırakmadı gözlerimin içine bakmayı. Yavaşça ellerini bedenimden çekti ve havada, davetkar ve talepkar bir biçimde uzattı bana. Uzanmaya çalıştıkça uzaklaştı, uzaklaştıkça kalbim kırıldı. Acı, hep içimde olduğunu bildiğim acı büyümeye başladı. İçeri giderek gözden kayboldu. 
“hayır” diye fısıldayabildim. Tek bir kelime ve tek bir tepkiydi verebildiğim. Hiçbir yazılı, görsel veya işitsel eserin anlatamayacağı acılara tepkim bu oldu işte. İnsanoğlu bu kadar acizdi. Ben bu kadar acizdim. 
Kabullenemeyerek takip ettim onu. İçeride karşımda duruyordu işte. Karşımdaydı. Ama değildi. Yukarı kaldırdım başımı çünkü tek görebildiğim tavandan sarkan bedeninin havada asılı kalan ayaklarıydı. Kırılmış boynunu ve yuvalarından fırlamış o kanlı gözlerini de gördüm. Acı çekmiş, ve kendini acılarından arındırmış olduğunu gördüm. Bir saniyeliğine, onun için sevinmek geldi içimden. Kendi seçimi olan bir amacın arkasında durabildiği ve gerçekleştirebildiği için. Tam olarak hep istediği buydu çünkü. Sonra öfkelenmek istedim bana kendini böyle gösterme cüretinden dolayı. Öfkelenemedim. Bu arada nefes bile almayı unuttuğumu fark ettim. Gözlerimi kırpmayı da. Ne basit şeyler unutuluyordu, sıra dışı durumlar söz konusu olduğunda. 
Gülümsedim. Son dansımızı yapmadan beni terk etmeyişine gülümsedim. Bana son hediyesi, son dansımız. Şimdi, ben, şahsi cehennemimdeyim. 


Yorumlar

Popüler Yayınlar